Bin üç yüz yetmiş dört yılının Nevruzunun birinci günü Allah bana bir fırsat verdi, halvete çekildim ve bu derlemeyi yazmaya başladım. Kâğıt ve kitabın pahalı olmasının, bu ateşten satırları senin eline ulaştırmaya engel olacağından endişe ediyorum. Her ne kadar söz henüz sona ermemişse de şimdi akşam namazının zamanı gelmiştir. Dedim ki: Ey Allahım! Senin için yazdım, senin aşkının, kullarının gönüllerinde yer etmesi için yazdım. Sen bana izin ver ki burada kalemi yere koyayım ve geri kalanı Sihrin Şairi adlı başka bir ciltte bitireyim. Allahtan icazet isteyerek Kurân-ı Kerimi açınca şu âyet geldi:
Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere (Muhammedin ümmetine) miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allahın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur.
Sen de ey okuyucu, bu kitabı senin eline Allah ulaştırdı. Umarım ne onu reddedersin ve ne de sadece onu okumakla yetinmezsin. Ümit ederim ki aşk ateşinin alevi sülûkte ve Allaha kavuşma yolunda başkalarından önde olan kimselerden olursun ve o büyük fazilete sahip olursun ve o büyük fazileti elde edersin.
***
İnsanların en hayırlısı ibadete âşık olan, ibadeti kalpten kucaklayıp seven, bedenini ibadetin hizmetine sokan, kendini ibadetle huzura kavuşturan ve hayatının kolay mı yoksa zor mu geçeceğinden korkusu olmayan kişidir.
Hz. Muhammed (s.a.a)