Dua; kimi insanın yanında ihtiyaçlarını gidermek için güçlü birine arzuhal yazmak gibidir.
Kimi insanlar dua denilince bir takım kuru kelimelerden ibaret ezkar ve evradı hatırlarlar.
Bazı insanlar da vardı ki benliğini hiçe sayıp her şeyini sevgiliye feda etme yolunda yalvarış-yakarışı, dua ve münacatı yaşam tarzı ve felsefesi edinirler.
Kimi insanlar, “Tur dağına varınca, ‘Kendini göster’ demeden geç, değmez bu temenna ‘göremezsin’ cevabına” derken, kimileri ise “Tur dağına varınca, ‘Kendini göster’ demeden geçme, sen sevgilinin sesini duy, ister ‘göremezsin’ desin ister ‘görürsün’ desin” derler.
İşte dua ve münacatın doruk noktası budur ve merhum Muhammed Taki Caferi bu küçük ama içerik açısından zengin kitapta duanın doruğunu tefsir etmektedir. Bu derinlik ve doruk ise Kerbela kahramanı, aşk meydanının eri Hz. Hüseyin’in (as) duasında tecelli etmektedir. Hz. Hüseyin’in (as) Kerbela’da ki kahramanlığının yanında aşk sahrasındaki, Arafat çölündeki yakarışının bir bölümünü üstadın eşsiz şerhiyle siz değerli okurlarımıza takdim ediyoruz.