Dinin kemâli, ilim talep etmek ve onunla amel etmektir. Hz. Ali’nin (a.s) buyurduğu üzere ilim öğrenmeye gayret edenler Allah yolunda cihat edenler gibidir.
Şüphesiz Hz. Muhammed’i (s.a.a) ve onun getirdiği şeriatı tanımanın en iyi yolu, ilim öğrenip cehaleti alt etmekten geçer. İşte bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.a) savaşa giderken okuryazar kimselerden şehirde kalıp diğerlerine ilim öğretmelerini isterdi. Yine okuryazar savaş esirlerinin, Müslümanlara okuma yazma öğretmeleri karşılığında salıverileceğini buyururdu.
Hz. Peygamber’in (s.a.a) gayesi, ilim vasıtasıyla insanı Kur’ân’ın, peygamberlerin ve âkil insanların lanetine maruz kılan cehaletin karanlığını ve iğrenç tortularını ortadan kaldırıp ideal bir ümmet oluşturmak, herkesin ilimden yararlanmasını sağlamak ve böylece kemal ve olgunluk bahçesinde sefa sürmeleri için ortam hazırlamaktı. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.a) “İnsanların değeri ve kemâli, ilmi miktarıncadır.” buyurmuştur.
Bu hakir Allah kulu bendeniz, her ne kadar ilmin serin pınarlarından kana kana içmediysem de ilim pınarlarını kendilerine yönlendiren seçkin insanların asude hayat sürdüklerine, cehalete meydan okuduklarına, güvenle yere bastıklarına, bütün zorlukları ilim ile aşıp ferahlığa ulaştıklarına şahit oldum.
Dolayısıyla her Müslümanın ilahî hükümleri öğrenmesi ve onlarla amel etmesi zorunludur. Zira eyleme dönüşmeyen ilim, seraba benzer. Akıl sahipleri seraba değil, hakikate yönelirler.